KitabYurdu » Kitab » Roman » Albert Camus – Düşüş


Şeçilmişlər Albert Camus – Düşüş

ADI:
Düşüş
REYTİNQ:
  • +19
MÜƏLLİF:
JANR:
DİL:
FORMAT:
ÇAP İLİ:
2013
ÖLÇÜSÜ:
359 Kb
Size hizmetlerimi sunabilir miyim, bayım, canınızı sıkmadan? Korkarım ki bu kuruluşun kaderini elinde tutan saygıdeğer gorille anlaşmayı bilmiyorsunuz. Gerçekten de Hollanda dilinden başka dil bilmez o. Siz davanızı savunmak için bana izin vermedikçe, sizin ardıç rakısı istediğinizi anlamayacaktır. İşte bakın, umarım ki, beni anladı; başını böyle sallayışı onun benim kanıtlarıma boyun eğdiğini gösteriyor olmalı. Gerçekten de davranıyor o, acele ediyor, akıllı bir yavaşlıkla. Şanslısınız, homurdanmadı. Hizmet etmek istemediği zaman, bir homurtu yeter ona: Kimse üstelemez. Keyfinin kralı olmak, koca hayvanların ayrıcalığıdır. Ama ben gidiyorum, bayım, size hizmet ettiğim için mutlu olarak. Teşekkür ederim size, eğer can sıkıcı bir kimse rolü oynamayacağımdan emin olsaydım, kabul ederdim. Fazla iyisiniz. Bu yüzden bardağımı sizinkinin yanına koyacağım.
Haklısınız, suskunluğu sağır edici onun. İlkel ormanların sessizliğidir bu, ağzına kadar yüklü olan. Bizim o suskun dostumuzun uygar dillere surat asmakta inat etmesine şaşıyorum zaman zaman. Onun işi gücü, nedense Mexico-City adını taktığı bu Amsterdam barına her ulustan denizcileri kabul etmek. Böylesi görevlerle, onun bilgisizliğinin rahatsız edici olmasından korkmaz mısınız? Cro-Magnon insanının Babil Kulesi’nde oturduğunu düşünün! En azından yurt özlemiyle kahrolurdu orada. Ama öyle değil işte, bizimkisi sürgünlüğünün acısını duymuyor, yolunda yürüyor yine, hiçbir şey tedirgin etmiyor onu. Onun ağzından işittiğim nadir tümcelerden biri ya seçmek, ya seçmemek gerektiğini bildiriyordu. Neyi seçmek ya da seçmemek gerekliydi? Kuşkusuz kendisini. İtiraf ederim, bu açık yürekli yaratıklar çeker beni. Meslek ya da eğilim gereği, insan üzerinde çok düşündüğümüz zaman, primat maymunlara özlem duyduğumuz olur. Art düşünceleri yoktur onların.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bizim konuğumuzun birkaç art düşüncesi var, her ne kadar bunları bulanık biçimde içinde besliyorsa da. Yanında söylenenleri anlamaya anlamaya, sonunda kuşkucu bir karakter kazandı. Bu alıngan ciddiyet havası bundan ileri geliyor; sanki insanlar arasında bir şeyin aksadığından kuşkulanırmış gibi, en azından. Bu durum, kendi işini ilgilendirmeyen tartışmaları daha güç kılıyor. Örneğin, başının üstündeki, dip duvarda duran, yerinden indirilmiş bir tablonun izini belli eden şu boş dörtgene bakın. Gerçekten de orada bir tablo, işin en ilginç yanı, gerçek bir başyapıt vardı. Evet, oradaki görevli onu aldığı ve bıraktığı zaman ben oradaydım. Her iki durumda da aynı güvensizlik içinde oldu bu, haftalarca kafasında evirip çevirdikten sonra. Bu noktada toplum, kabul etmek gerekir ki, kendi doğasının içten yalınlığını bir ölçüde bozdu.
Şunu dikkate alın ki, onu yargıladığım falan yok benim. Onun haklı güvensizliğini değerlendiriyorum ve bunu onunla seve seve paylaşırdım, eğer benim iletişimci doğam, gördüğünüz gibi, buna karşı gelmeseydi. Yazık ki gevezeyim ve kolayca bağlanıyorum. Uygun mesafeleri korumasını bilsem de, her türlü fırsat elverişli geliyor bana. Fransa’da yaşarken, akıllı bir adamla karşılaştığım zaman hemen arkadaşlık kurmadan edemezdim. Ah! Görüyorum ki, şart kipindeki bu deyişte duraksıyorsunuz. Bu kipe karşı ve genellikle güzel dile karşı duyduğum zaafı itiraf ederim. Bu zaafımdan dolayı suçluyorum kendimi, inanın. İyi bilirim ki, nitelikli çamaşır zevki insanın ayaklarının ille de kirli olmasını gerektirmez. Biçem de, poplin kumaş gibi, mayasılı gizler çoğu zaman. Eninde sonunda kem küm edenler de temiz değildir diyerek avutuyorum kendimi. Elbette, ardıç rakısı içelim yine.